YÖNETİM Admin
Mesaj Sayısı : 104 Nerden : TÜRKİYE rep puanı : Kayıt tarihi : 17/10/08
| Konu: Selçuk Hakkında C.tesi 18 Ekim 2008, 17:35 | |
| Selçuk İzmir’in güneyinde, İzmir-Aydın karayolu üzerinde yer alır. Kuzeyde Torbalı, Doğuda Tire, güneyde Germencik ve batıda Kuşadası ile çevrilidir. İl merkezine uzaklığı 74 km’dir.
İlçenin yüzölçümü 295 km2’dir. 1 beldesi (Belevi) ve 8 köyü bulunmaktadır.
2000 Yılı Genel Nüfus Sayımı’na göre toplam nüfusu 33.594’tür. Bu nüfusun 25.414’ü merkezde, 8.180’i belde ve köylerde yaşamaktadır.
Selçuk’ta; 14 İlköğretim Okulu, 3 Orta Öğretim Kurumu bulunmakta;
5626 öğrencinin eğitim gördüğü bu okullarda 301 öğretmen görev yapmaktadır.
İlçede, sağlık hizmetleri 1 Devlet Hastanesi, 4 Sağlık Ocağı, 3 Sağlık Evi tarafından verilmektedir.
İlçenin ekonomisi ağırlıklı olarak turizme dayalıdır. Bunun yanında tarım ve hayvancılıkta önemli bir gelir kaynağıdır.
Selçuk, Antikçağın en önemli yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Selçuk’ta bulunan tarihi yapıların büyük bir bölümü ayaktadır. Efes ören yeri, Türk ve dünya turizmi açısından çok önemli bir merkezdir. Efes Arkeoloji Müzesi ülkemizin en çok ziyaret edilen müzelerinin başında gelir.
Selçuklu sanatının en önemli eserlerinden biri olan İsa Bey Camii Selçuk’tadır. Cami, hem avlulu Türk camii tipinin, hem de Anadolu sütunlu camilerinin bilinen en eski örneğidir.
Selçuk’ta Şirince Köyü, kırsal turizmin güzel bir örneğidir. Pamucak Plajı, kıyı turizminin çok daha gelişeceği bir alan olarak ortaya çıkmaktadır.
Selçuk, Ege Bölgesinin batısında, İzmir-Aydın karayolunun 73.km yer almaktadır. Denize ve pırıl pırıl kumsala sahip Pamucak plajına uzaklığı 9 km’dir. Tarihçe Antik Çağ yazarlarına göre Efes, Smyrna gibi M.Ö. 3000 yıllarında kurulmuştur. Ancak, Smyrna kurulduğunda, Efes o dönemin önemli liman kentleri arasındadır. Dor istilası üzerine Ege kıyılarına yerleşen İonlar Efes'e yerleşmişler, daha sonra Lidya egemenliği döneminde şehirlerini geliştirmişlerdir. İon, Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı uygarlıklarının izleri bugün halen görülebilmektedir. Efesliler Roma dönemindeki depremle yerle bir olan şehirlerini Tiberius zamanında yeniden imar etmişlerdir. Ancak bu defa Helenistik bir yapı stili yerine tüm Efes, Roma karakteri yapılarla dolmuştur.
Siyasi ve ticari önemi giderek artan Efes'e Meryem Ana' nın da gelmesi ve St. Jean'ın burada yaşaması Efes'i aynı zamanda önemli dini bir merkez durumuna getirmiştir. Daha sonraları Sart ile Susayı bağlayan deniz yolu üzerindeki işlek limanların zamanla dolması üzerine, artık yaşanmaz hale dönüşen şehri Bizans İmparatorluğu Justinyen' in (527-565) Ayasuluk Tepesinde yaptırdığı St. Jean bazilikası etrafına yerleşmek suretiyle terk etmişlerdir. 1090 yılında şehir Türklerin eline geçmiştir. Böylece şehir tarih boyunca farklı istilalar yada depremler nedeniyle tam beş kez yeniden kurulmuştur.
İklim Akdeniz ikliminin egemen olduğu yörede yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise ılık ve yağışlıdır. Kar yağmaz ve ısı nadiren sıfırın altına düşer. İklimin yumuşak olması 10 ay deniz ve doğa sporlarının yapılmasına olanak tanır. ŞİRİNCE KÖYÜ:
İlkçağların antik Efes’i Ayasululuk’ta bataklık olunca, yöre insanı dini inançları gereği ve ekonomilerinin tarıma dayalı olmasından dolayı yüksek yerlere taşınmışlardır. İlçeye 8 km. uzaklıkta bulunan ormanlık bölgede şirin bir köy kurmuşlardır. Klasik Anadolu mimarisi özelliklerine sahip evlerin pencereleri kanaviçe işlemeli patiska perdeli, nostajik çarşısı evlerde yaptıkları özel şarapları, ciğerlerini bayram ettirecek temiz dağ havası, tarihi yapılarıyla ve farklı din-ırktan gelen insanlarının kardeşçe yaşadıkları örnek bir köydür. Şaraplarını tatmadan güzel sularını içmeden kısacası Şirince Köyü’nü görmeden Efes’ten ayrılmamanızı öneririz. Eski adının “Dağdaki Efes” olduğu belirtilen köyün Aydınoğulları zamanında kurulduğu sanılmaktadır. 19.yüzyılda 1800 haneli büyük bir Rum köyü iken 1924 yılındaki mübadele sonrası burada yaşayan Rum köylüler Yunanistan’a göç etmiş ve Yunanistan’dan gelen Türkler buraya yerleşmiştir. Yunanlı yazar Dido Sotiriyu’nun “Benden Selam Söyle Anadolu’ya” adlı romanında 19.yüzyılın birinci çeyreğindeki olayların geçtiği köy “Kırkınca”, şimdiki Şirince’dir. Kırkınca adının daha sonraları yaşadıkları bölgenin güzelliğinin yabancılar tarafından keşfedilmesini önlemek için orada yaşayan halk tarafından Çirkince’ye çevrildiği rivayet edilmektedir. Rumlardan kalan bir kültürel miras olarak, geleneksel mimarideki konutlar köyün en büyük çekiciliğini oluşturmaktadır. Günümüzde hem kentsel sit hem de doğal sit alanı ilan edilen köy ve çevresi koruma altındadır. Köyde eski ilkokul restore edilerek restoran hizmeti vermekte, iki kiliseden birinin restorasyonu bitmiş, diğeri yapılmayı beklemektedir. Köy, “Şirince evleri” dışında köylü kadınların el işlerini sattıkları Çarşı sokağı, şarabı, kuru incir, zeytinyağı, pekmez gibi yerel ürünleri ve lokantaları ile de ünlüdür. Şirince’de restore edilmiş eski evlerden bazıları konaklamaya açılmıştır. | |
|